Cumartesi Yalova'da buluştuk annemlerle. Onlar Bursadan geldi, ben İstanbuldan orta noktada görüştük. Akşam herkes evine. F. Denizlide olduğu için Doğa ile ikimiz gittik Yalovaya. Olur mu olmaz mı derken, denizotobüsü ile gayet rahat geçti yol. Koydum arabasına kızımı, denizotobüsüne binerken de sağdan soldan yardım ettiler. Tamaaaam. Ver elini Yalova.

İner inmez
yürüyen köşke gittik tavsiye üzerine. Vaktinde Atatürk çınar ağacının dalı kesilmesin diye köşkü yürütmüş 4-5 metre. Adı ordan geliyor. Şimdiki mimari projeleri düşününce :). Neyse geçelim bunları. Menemenleri hüplettikten sonra yürüyüş yaptık deniz kenarında. Çok güzel oyun parkları vardı ve bir de anlam veremediğim betonarme koyunlar vardı.

Doğa bile şaşkın şaşkın baktı koyunları. Eeee ne de olsa geçen hafta hayvanat bahçesindeydik. Öğrendi az çok.

Ardından Doğa ile bir öğle yemeği savaşı yapıp-çorbaları hiç sevmiyoruz-
Karaca Arboretumuna geçtik. Hava güzel, güneş tepemde, ayaklarım çimende, etrafta çiçekler böcekler daha ne isterim ki.

Manolya mevsimi. Ağaçları çiçek basmıştı.

Gerçi bana şu papatyalar bile yetti ya...
Bizi gezdiren kızın söylediğine göre en güzel zamanı mayıs sonu haziran başı imiş. Mevsim çiçekleri de açıyormuş, renarenk olyormuş etraf. Bi daha geliriz o zaman dedik hatta belki şöye termale doğru devam ederiz falan. Kim bilir?